Bir Şiir “Ömrüm” Gülümsememle Analiz ve Tahlil.

Bugün kardeşimiz değerli şairemiz “Funda Filiz Kotan”. Kardeşimizin “Ömrüm” şiirine az gülümsememle birkaç mısra ekleyerek gülümsememle ekleyerek tahlilden öte güzel şiiriyle hecelerle baş başa olmak için klavyemin başına geçtim.

Sualsiz recm etsen de zindanlara atsan da
Ben yine de bu canı sana adadım ömrüm
Bir esir pazarında köle diye satsan da
Ben yine de bu canı sana adadım ömrüm

GİRİŞ

Zaman, içinde ömrün değerini kıymetini yeterince bilemediğimiz iki nimetten birisidir bizim için, biri zamanla ömür ise diğeri de bizi canlı diri tutan sağlıktır. Bu bizim için çok önemlidir, kardeşimizde buna vurgu yaparak kalemiyle dize ve hecelerin başına duru gönlü ile Hakka olan inancıyla yazmaya başlamış. Nur Kuran’da Âlemlerin Rabbi sonsuz Kudret ve Güç sahibi olan Rabbimiz Allah C.C.’ın, bazı zaman kavramlarına yemin ettiğini görüyoruz. Asra, gündüze, geceye, kuşluk ve ikindi vaktine yemin gibi. Yemin, kutsal şeyler üzerine edildiğine göre, zaman içindeki ömürde bizim için canımızla birlikte ona değer vermemiz çok önemlidir.

Sualsiz taşa tutsan da(recm) ey ömrüm sen beni, zindanlara tasanda zamanla sen beni, ben yine bu can emaneti ey ömrüm(içinde bulunulan andan ölünceye değin geçecek olan süre.) sana adadım ey ömrüm. Beni esir pazarında köle diyerek satsan da, ben yine bu canı sana adadım ömrüm. Çünkü bilirim ki bir ömrün güzelliğinin şartı karşılıksız merhametle merhametli bir gönül’e girmekte saklı olduğuna inanıyorum. İnsanı sevmek onunla beraber yaşamak onun ihtiyacına koşmak bu canla senin hizmetindedir ey ömrüm.

GELİŞME


Sana gelen tüm yollar bazen olsa da yokuş
Sezmesem de gözünde aşka dair tek bakış
Nasibime düşse de keder sağsa kara kış
Ben yinede bu canı sana adadım ömrüm

Kardeşimiz devam ediyor. İmtihan dünyasıdır bu sana gelen yollarım yani insanlara varmak onlara yardım etmek için yollarım bazen zorlu yokuşta olabilir, yokuştan sonrası zaten iniştir ne fark eder ki. Sezmesem de gözlerinde hatta insanların gözlerinde aşka dair bir bakış ben yine Hakkın emri olan birbirinizi sevin emrine karşı gelmeden hep seveceğim. Nasibime düşse de keder yağsa kara kış başıma ben razıyım, hakkın yanında yolundayım tek yardımcım Rabbimdir. Ben yinede bu canı sana adadım ömrüm. Herkes bu yolda ömrünü canla feda edemez kolay değildir.

ANA KONUSU

Ana konusu kulluk vazifesi içinde ömrün zamanla kıymetini bilmek, bu uğurda yaşamak. Devam edelim.


Yıllarca düşlerimi boyadım hep hüzüne
Felek denen yeleğin söyle tersi düzü ne?
Cennet bahçelerini resmetmişler yüzüne
Ben yine de bu canı sana adadım ömrüm

KONUSU SORUSU DURUŞU

Bellidir zaten fazla kelimeleri ziyan etmeye de gerek yok. Kardeşimiz duru gönlü ile mahareti ile anlatmış zaten. Devam edelim

Yıllardır düşler kurdum kendimden ziyade insanlık için boyansa da hüznün rengine, şans dediğimiz feleğin yani şansın yeleğini giydim tersi düzü ne bilmeden. Çünkü içinde zorluk çile dert kederden sonra cennetin bahçesini Rabbim içine saklamış, yürüdükçe varırsın ve vakıf olursun, ben çile kederde olsa bu canımla bu yolda, ben yinede bu canı sana adadım ömrüm

SONUÇ


Ben aşkın tuzağına düşen bir çalıkuşu
Sen Efendi ben köle çaresiz eydim başı
Diyelim zafer senin sen kazandın savaşı
Ben yine de bu canı sana adadım ömrüm

FUNDA FİLİZ KOTAN

Ben bu canımla bana emanet edilenle hakkın emri ileyim, ben aşkın kucağına düşen bir çalı kuşu, ey aşkla sen ömrüm ben köleyim size hizmet için insana hakka, çaresiz haktan gelen emirle eğdim bu başı hakkın önünde, sen kazandın diyelim zaferi sen kazandın savaşı, zafer hakkındır bizler hizmetkârıdır bilirim, ben yinede bu canı sana adadım ömrüm.

 Bizler, sürekli vaktimizin başka meşgaleyle bize ait olmayan başka yollara sürükleyen benlik çıkar ilişkisi arzularımızın yolunda harcarken, zamanın darlığından, işlerimizin çokluğundan, günlerin su gibi akıp gittiğinin farkına varmayız, insanlarla yakınlaşmaz uzak kalır üzülürüz ve üzeriz biranda bakarız ki ömrümüzün gafletle tükendiğinden farkına varmadan güzel ömrü heba etmiş tüketmişiz. Önümüzde uzun bir ömür olduğunu düşünürken bakarız ki birden ihtiyar kalmışız, geçmiş zamanı bize ait olan değersizliklerle doldururken karartmış, insana dair ahrete dair bir şeyler toplamadan bitirmişiz, fark etmeliyiz artık, farkına vararak farklı yaşamalıyız artık, kardeşimizin de dediği gibi artık zamanı da doğru olarak değerlendirmeli. Ömür nasıl geçti diye üzülmemek için, haklısın kardeşim haklısın…

Fani ömür biter, bir uzun sonbahar olur.

Yaprak, çiçek ve kuş dağılır, tarumar olur.

Mevsim boyunca kendini hissettirir veda;

Artık bu dağdağayla uğuldar deniz ve dağ.

Yazdan kalan ne varsa olurken haşır neşir;

Günler hazinleşir, geceler uhrevîleşir;

Teşrinlerin bu hüznü geçer ta iliklere.

Anlar ki yolcu, yol görünür serviliklere.

Dünyanın ufku, gözlere gittikçe târ olur,

Her gün sürüklenip yaşamak ruha bâr olur.

İnsan duyar yerin dile gelmiş sükûtunu;

Bir başka musikiye geçiş farz eder bunu;

Teslim olunca vadesi gelmiş zevaline,

Benzer cihana gelmeden evvelki hâline.

Yaprak nasıl düşerse akıp kaybolan suya,

Ruh öyle yollanır uyanılmaz bir uykuya,

Duymaz bu anda taş gibi kalbinde bir sızı:

Fark etmez anne toprak ölüm maceramızı.

Yahya Kemal BEYATLI

ÖLÇÜ VEZİN

Sualsiz recm etsen de zindanlara atsan da
Ben yine de bu canı sana adadım ömrüm
Bir esir pazarında köle diye satsan da
Ben yine de bu canı sana adadım ömrüm

7+7:14 lü hece vezni ile yazılmıştır.

KAFİYE UYAK

Sualsiz recm etsen de zindanlara atsan da   A
Ben yine de bu canı sana adadım ömrüm     B
Bir esir pazarında köle diye satsan da          A
Ben yine de bu canı sana adadım ömrüm     B

Sana gelen tüm yollar bazen olsa da yokuş   C
Sezmesem de gözünde aşka dair tek bakış   C
Nasibime düşse de keder sağsa kara kış       C
Ben yinede bu canı sana adadım ömrüm      B

TAM KAFİYE (TAM UYAK)

Dize sonlarında bulunan sözcüklerdeki iki ses benzerliğine tam uyak denir.

Atsan da- Satsan da

ÇÖZÜMLEME

Bir şeyi çözmek için yanında olmak gerekir duruşunla bakışınla sözünle yürüyüşünle.

NETİCE BAZINDA

Neticenin Hatice ilgili bir bağlantısı bulunmamaktadır, ömrün kıymetini bilmemizi söyleyen Filiz kardeşimiz umut dolu gönülle gözlerle yazdığı yollardaki zorlukların var olmasıyla vazgeçilemez olduğunu, yolun sonundaki parlaklığı neticesinde bir an gönlün ötelerde sonsuz hayatın aydınlanması vardır diyen kardeşime gönülden katılıyorum. Yoksa her zorluktan sonra dönüş olsaydı karanlıklar devam eder, bu aydınlanma olmaz çabayla inşa edilemez hep yıkık kalırdı.

ARUZ VEZNİ

U:Ulama(Vasl) Z:Zihaf(Kısaltma) I:İmale(Uzatma) M:Med

ŞiirBen aşkın tuzağına düşen bir çalıkuşu
Sen Efendi ben köle çaresiz eydim başı
Diyelim zafer senin sen kazandın savaşı
Ben yine de bu canı sana adadım ömrüm
(1)Ben aşkın tuzağına düşen bir çalıkuşu
HecelemeBenkıntuzağınaşenbirçakuşu
Hece tipi
UyarlamaBenkınzağînaşenbirçakuşû
Hece tipi
Hece YapisicvcvccvccVcvcVcvcvcvccvccvcVcvcV
Sanat & Kusur  ZI I     I  
1234567891011121314
VezinMef’ûlü / fâ’ilâtü / mefâ’îlü / fâ’ilün
(2)Sen Efendi ben köle çaresiz eydim başı
HecelemeSenEfendibenleçaresizeydimbaşı
Hece tipi
UyarlamaSenêfenbenleçasizeydimbaşî
Hece tipi
Hece YapisicvcVcvccVcvccVcvcvcVcvcvccvccvcV
Sanat & Kusur IZIZI  I Z   
1234567891011121314
VezinMef’ûlü / fâ’ilâtü / mefâ’îlü / fâ’ilün
(3)Diyelim zafer senin sen kazandın savaşı
HecelemeDiyelimzaferseninsenkazandınsavaşı
Hece tipi
Uyarlamalimferninsenzandınvaşî
Hece tipi
Hece YapisicVcVcvccVcvccVcvccvccVcvccvccVcvcV
Sanat & KusurIIZIZIZZI ZI  
1234567891011121314
VezinMef’ûlü / fâ’ilâtü / mefâ’îlü / fâ’ilün
(4)Ben yine de bu canı sana adadım ömrüm
HecelemeBenyinedebucasanaadadımömrüm
Hece tipi
UyarlamaBennebusaâdadımömrüm
Hece tipi
Hece YapisicvccVcvcVcvcVcvcvcVVcvcvcvccvc
Sanat & Kusur I I I  II  Z 
1234567891011121314
VezinMef’ûlü / fâ’ilâtü / mefâ’îlü / fâ’ilün
Siirin VezniMef’ûlü / fâ’ilâtü / mefâ’îlü / fâ’ilün

HECE VEZNİ

Ben aşkın tuzağına düşen bir çalıkuşu
Sen Efendi ben köle çaresiz eydim başı
Diyelim zafer senin sen kazandın savaşı
Ben yine de bu canı sana adadım ömrüm 1. Mısra    (14’li hece ölçüsü)
Ben aşkın tuzağına / düşen bir çalıkuşu   7+7 2. Mısra    (14’li hece ölçüsü)
Sen Efendi ben köle / çaresiz eydim başı   7+7 3. Mısra    (14’li hece ölçüsü)
Diyelim zafer senin / sen kazandın savaşı   7+7 4. Mısra    (14’li hece ölçüsü)
Ben yine de bu canı / sana adadım ömrüm   7+7 Şiirin Vezni Şiir 4 mısradan oluşmaktadır.
Ölçüsü 14’li hece ölçüsüdür.
4 Mısrası ‘7+7’ kalıbı ile yazılmıştır.
Vezni 4 mısra ile 7+7’dir

Ben aşkın tuzağına yerine kardeşim kucağına yazsaydı daha manalı olur aşkın olumsuzlukları taşımadığı halde, taşıdığını belirtmemiş olurdu. Başka bir şiirde buluşmak üzere kardeşime huzurlarınız da teşekkürler ederim, selamlarımla.

Mehmet Aluç

Bir Şiirim Ve Derinlemesine Bir Analiz Ve Çırpınış 1

İsmini anmadan geçmez günüm

Sensin kalbimde açan gülüm

Bir gülümse bana yeter dedim

Sen gülmem dedin terk edip gittin

Bir gülümseme ekmek yerine kederi ektin

Şimdi ikimizde perişan söyle iyi mi ettin?

GİRİŞ

Giriş bölümünü zaten ilk mısrayı okuyunca aşkla başladığını hasrete doğru adım adım değil koşarak gidildiğini fark edeceksiniz.

ANA BABA KONUSU YANİ ANA FİKRİ BABA FİKRİNİ SORAN YOK

Ana fikrine gelince aşk ve hasretin esen soğuk yelleri sizi üşütürken bulacaksınız. Zaten ana fikri varken babaya fikir için soran hiç yok nedense? Zaten hem anaya hem babaya sorulmadığından bu ayrılıklar bu kadar yalnızlıklarla baş başa kalmaya sevk ediyor. Babaya sorulsaydı baba ayrılığa karşı kollarını açar önünde durarak gelmesin diye kendini feda edebilirdi, annede bunu yapabilir annede çok duygusal olduğunda üzülme kızım beraber çekeriz buda gelir geçer diye sabrı tavsiye ederek göğüs germektedir.

GELİŞME VE İLERLEME DURUMU 

Gelişme ve sonuç şiirde belli gelişme hasretin kapısını açmış durumda. İlerlemek için zamanın gelmesi beklenilmektedir.

GÖRSEL AÇIDAN

Görsel açıdan pek iç açıcı bir resim yok ortada.

DÜŞÜNCE YAPISI

Düşünce derseniz aşkta düşünmekle yol alınmaz gönülle yol alınır, gönülle bakılmadığından olsa gerek hasret ilinde âşıklar gezinmekte sancılar çekmektedirler.

OLAY MAHALİ

Olay yine gönüllerde geçmekte, soğuk esen hasret rüzgârı karşısında âşıklar üşürken, aşkın hırkasını giymeden rüzgâra meydan okuyarak hasta olmayacaklarını sanmaktayken, hasta döşeklerde yatmaktadırlar.

DUYGU VE HİS TEMASI

Duygu ve hisler aşkın temasıyla gönüllere işlenirken, birkaç eksik dokunuşu eksik bırakan aşk bakıyor bu eksikliği hangi âşık tamamlayarak tam edecek, bizlerde aşkla beraber bekliyoruz.

OLAYIN YANSITTIĞI GÖRÜNTÜ

Bizler bu aşkın görüntüsünü HD beklerken karasal antende bozuk ve karalanmalarla yansıyor.

OLAYIN BOYUTU

Aşk boyutları aşarak boyutlar ötesine götürürken, âşıklarımız daha yolun başındadır bakalım zaman neler gösterecek beklemekteyiz en iyisi olsun diye temenni ve dualarımızla.

ANLAM SONUÇ AÇISINDAN DURUMU

Anlam bakımından aşkın esen ılık rüzgârlar gönlümüzü ısıtırken arada esen hasretin soğuk rüzgârlarıyla üşüsek de, aşk her zaman gönlümüzü ısıtacağını bildiğimizden aşk her zaman Rabbim yardımıyla galip gelecek hasret rüzgârlarını dindirecektir, vesselam, selamlarımla.

Mehmet Aluç

Bir Şiir (“Huşu”)Tahlili İle Gülümseme 1

Bugün Güşta adlı mahlasla şiir yazan Ferdide kardeşimin “Huşu şiirine az tahlille gülümsemeyle eleştiriden öte anlamayla yazmaya başladım, gönüllerde gezmenin güzelliğiyle gezen kardeşimle bende gönüllerde gezeyim kardeşimle dedim, Huşu duymak huşu içinde olmak dileğimle. Oturup şöyle sakin duru bir kafayla gönlümüze imanı alarak o imanın nuruyla aydınlanarak düşünürsek, sanki esir olmuşuz hayatın acılarına, oysa o acılar birer imtihandır oyalanmadır, acının ardında Rabbim devasıyla tatlısını gönderir, bunu idrak ederek damarlarımızda hissetmeliyiz. İçimizde acıları atarak koparmaya çalışmayalım bizim atmamızla gitmez, gönderen Mevla’dır, bir sebebi mutlaka vardır hikmeti vardır. Hani deriz yüreğimize yapışmış çıkaramıyoruz böyle düşünmeye hiç gerek yok, Rabbim kendisi zaten gönderdiği gibi geri alıyor binlerce kez şükürler olsun Rahmetine keremine mutlak güç ve kudretine… Binlerce kez şükürler olsun, korkmayalım sızı akıyor diye damarlarımızda, hissederek bir şeylerin akması hissedilmesi için bir şeylerin olması gerekiyor ki acizliğimizi bilelim ve Mutlak güç ve kudret sahibi Rabbimize varalım, Önce Rabbimizi bilelim haddimizi bilelim. İşte kardeşim senin de dediğin gibi “Biz fidanın bağbanı ve tomurcuk gülüyüz Seherde diriliriz sanmasınlar ölüyüz” Tekrar döneceğim bu kıtaya, girişe burada yazarken, kardeşimde ki iman ve gönül güzelliğini inancındaki sarsılmaz güzelliğini göstermek için, burada kısaca yazdım. Kardeşimden Allah razı olsun, huşu huzur içinde gönlümüzdeki imanı coşturtarak , yazdırtan okutan Rabbime şükür okuttu, idrakle izanla baş başa bıraktı…
Evlâdır şark’ımızda inleyen ezan sesi
Mevlâ’dır barkımızda kimsesizler kimsesi
Aslımız çetin bizim sarsılıp olmaz duman
Faslımız metin bizim sinegâha tercüman
Şiir saçaklarında vûkû bulur barkımız
Lamekânken habbeler şaha kalkar farkımız
Biz küheylan sevdası ve derdine bâkiyiz
Gâh hâkiriz nağmede gâh kalemde sâkiyiz
“Evlâdır şark’ımızda inleyen ezan sesi “Daha iyidir en iyisidir yani evla, gönül şarkımızda terennümünde okunan semaları kaplayan günde beş vakit hakkın huzuruna çağıran ezan sesi, onunla yeniden diriliriz iman eden gönüllere hakkın huzuruna saf saf dizilerek acizliği içinde Rabbine, Rabbi olduğuna iman ederek secde etmeye çağıran hakkın davetidir.
“Mevlâ’dır barkımızda kimsesizler kimsesi” Rabbimiz Yüce Allah dünyamızda gönlümüzde bu âlemde hep yanımızda, hiç kimse kimsesizim demesin Rabbimiz her zaman bizlerledir, iman edenle hakkı savunan da hak için mücadele edenden yanadır. Şimdi diyeceksiniz iman etmeyenlerin yanında yok mudur, haşa, tabi ki vardır her an yanında, onlar günaha dalarken onlara verdiği mühlet boyunca kendisine Rabbi olduğunu bilmeyerek insanların hakkını gasp ederken, Rabbinin emrine uymaz ve yanında bu dünyada olsa da ahirette olmayacaktır. Bu gasp neden izin veriyor diyenlerde olacaktır bunu da Rabbimiz biz iman edenlerce karşı çıkılsın ve bu karşı çıkmayla sevap kazansın diye imtihana tabi tutuğundandır.
“Aslımız çetin bizim sarsılıp olmaz duman” Yukarıda dediğim gibi haksızlığa karşı çıkmak gibi asli görevimiz vardır biz iman edenler için bu zordur kolay değildir herkes talip olamaz. İnsanoğlu zor olana talip olur bu zorluk yıkmaz imanla olunca hak Mevla yanında olunca, yanmayız severek koşarız mazluma yolda kalmışa, sarsılarak yanmayız o nedenle yandığımızı dumanımızın tüteceğini sananlar yanılıyordur.
“Faslımız metin bizim sinegâha tercüman”
Faslımız yani bizler gerçekliğin, hakkın, doğruluğun yanında bulunanlar, imanın verdiği biçimle yaşantısıyla biçimi, anlatımı bazılarına zor gelse de bize zor gelmez, sinemize yani buramıza gönlümüze tercümandır iman, yoldur ışıktır…
“Lamekânken habbeler şaha kalkar farkımız”
Lamekân, mekânı olmayan mekânız tahıl tanesi kadar evlerimizde, yani imandan aldığımız güçle mekânlara sığmayız, mekânları dar edenlere dünyasını dar ederiz kısacası dünyayı mekân bilmeyen mekansızlara haddini bildiririz, bu imanın gereğidir. İman ederken biz imanımızla farklıyız mazlumun haksızlığa uğrayanın yanındayız, kalkarız şaha dünyanın bir ucuna erinmeden çekinmeden gideriz tıpkı ecdat gibi, kardeşim bu mısralarla bizi de şaha kaldırdı. Biz Hak Allah C.C. Aşığız Âlemlere Rahmet S.A.V. aşığıyız.
“Biz küheylan sevdası ve derdine bâkiyiz”
Biz,”Arap atı ırkı içerisindeki erkekliğin, gücün ve dayanıklılığın sembolü olan at, seferlere dayanıklıdır. “Küheylanla sefere çıkınca,küheylan bizim gibi coşar koşar şaha kalkar, üstünde taşıdığını bilir seferin hak olduğu için olduğunu sanki hisseder… İşte bu küheylan at gibi bizde sefere çıkmayı mazlumu korumak zalimi yıkmak için imanımızla talibiz sevdalıyız, yoldaki çilesine yorgunluğuna, kızıl elmaya, güneşin ışığının aldığı tüm coğrafyaya varmaya, bir bölgedeki dağların güneş ışınlarını alış yönü veya Güneş’e bakış kısmının olduğu her yere gitmeye…

“Gâh hâkiriz nağmede gâh kalemde sâkiyiz” Bazen. Kimi vakit, bazen, arada bir anlamlarında. Hakiriz, yani hakaretle bakmak. Hakarete katlanmak zorunda kalsak ta bugünlerde Fransa’nın yaptığı Peygamberimiz S.A.V. Çirkin sözlerine katlansak ta, sözde bazen kim vakit, kalemimizle yazar kükreriz yol gösteririz. Sâki: Tasavvufta mürşit-i kâmil anlamında kullanılır. Mürşit-i kâmil, tasavvufa giren kişiye ilahî aşk yolunda ilerlemesi için yol gösterir.
Mehmet Aluç
Devam edecek

Lavinya.

Neden bir akşamüstü gittin Lavinya

Gitmenin zamanını erteleseydin

Biraz daha sarılsaydık sözlere

Seninle beni yoğursaydım

Aşk diye yeniden sunsaydım

Gün yine saltanatımızla son bulsaydı

Gitmeseydin

Yanımda kalsaydın

Sahilde denizde

Dalga dalga pişmanlıkların kokuyor

Beni bu unutuşunun bu bilmem kaçıncı yılında

Yüreğim yine delik deşik Lavinya

Yolunu gözlüyor gündüz gece

Gece göz kırpan sokak lambasının altında

Gece gibi susmuş

Adımlarının seslerini duymak için bekliyorum

Ah Lavinya beni sessizliğe mi gömdün de gittin

Gül atıyorum geceye alan yok soluyor

Yeni bir mevsim gibi gülümsüyorum sana

Yeniden sarman için

Ağlıyorum duymuyorsun

Haykırıyorum duysan da umursamıyorsun galiba

Kifayetsiz kelimeler gibi kifayetsiz kaldım

Sana varacak bir yol var biliyorum

Ama bulamıyorum

Sakladığın bu yola yaklaşırken

Kaybediyorum Lavinya

Nehirlerde yüzüyorum sana ulaşmak için

Bir ölü gibi sessizce yüzdüm seni ürkütmemek için

Yoktun ve gitmiştin Lavinya

Mehmet Aluç

Karşımda Bak Duruyor…

Dönüyor başım seni aşkla sevdiğim için

Yolum hasrete düşse demem ki neden niçin

Döksem iki damla yaş bu gönlümü yeşertir

Karşımda bak duruyor eskimiş yırtık resmin

*****

Resminde gülüyorsun bahar gibi gülüşle

Her gün bakıyorum da aşkla o öpüşümle

Köprüleri yıktın sen hasreti sevişinle

Karşımda bak duruyor eskimiş yırtık resmin

*****

Sönmüyor yangınlarım daha kaç yıl yanacak

Gözlerim yollarına hasretinle bakacak

Gelmezsen eğer bil ki adın anılmayacak

Karşımda bak duruyor eskimiş yırtık resmin

*****

Fe’ûlün / fe’ûlün / fe’ûlün / fe’ûlün / fe’ûl

Mehmet Aluç

Düşünmeden Hayal Kurmadan Da Olmuyor.

Çok mu fazla düşünüyorum, fazla hayaller kurarak kendimi sıkıntıya mı sokuyorum diye düşündü. Düşünmeden, hayal kurmadan da olmuyor dedi. Yapacaklarını hayaller kurarak düşünmesi en güzeliydi ve hoşuna gidiyordu, gerçekleşmezse bilene… Benim dünyam bu diye seviniyor, herkese pembe hayaller dağıtarak gülümsetmeyi seçiyordu. Gerçekleştirilmese bile size borcum olsun diyerek yeni hayallerin peşinde koşuyordu. Pencereden dünyayı bu pandemi dönemin de, dört duvar arasında izlerken, mevsimlerin geçişini izledi, hayallerinde kışlardan çok baharlar çiçekler uçan kuşlar çocuk sesi ve kadın çoluk çocuk sesiyle doluydu. Karşıda açan ve şimdi solan akasya ağacının kokusu hala odasından içeriye açık pencereden geliyordu. Bekleyişler ağır ağır gelse de mutlaka gelirdi biliyordu.

Yapamadıklarını hayallerinin arasına katarak yapılacaklar listesine eklerken, eşi ve çocukları onun bu şen haliyle neşeleniyor anlattığı neşeli düşlerle düşlerine düşler katarak mutlu oluyorlardı. Hiç biride anlattığı kuş cıvıltılarıyla dolu bahar mevsimine gidelim demediler dinlediler ve gülümsediler. Hayat bu insan yetişemiyor lakin düşlerle kavuşmak kolay oluyordu. Belki eşi ve çocukları bu gitmeleri kapının önüne koyarak görmemi görerek haydi gidelim demem için bekletiyorlar dedi. Görmeye görüyorum da lakin gidemiyoruz bunca hastalık ve pandemi den dolayı gerçi bu olmazsa da geçim sıkıntısından gidemiyoruz diye düşündü.

Dağınık kalsa da sözleri toplamak için düşlere daldı, akşama anlatacağı düşün hayaline daldı, yalın ayakbastı çimenlere çiçekleri kokladı, kuşları çağırdı gelsinler o cıvıl cıvıl ötmeleri için…

Mehmet Aluç

İmkânsızlık İçinde Gönülde İmkânı Bulmak…

İnsan bazen hayatın zorlukları karşısında öylesine zorlanıyor ki çıktığı dik yokuşun bir düz yola çıkacağından emin olmazken birden düz yola çıkıyor. Bu dik yokuş öylesine bir günde bazen bir ayda düzlüğe çıkamıyor. Biraz sabır çaba özveri istiyor. Bu dik yokuşta bunlarla olmak bazen zordan öte sanki imkânsız gibi oluyor. Hayat sana yürü derken, fikrinde düşüncende nefsin fısıltıları içinde hayat denilen hücrende sanki bir adım atarak dışarıya çıkamayacağını, nefsin arzu ve isteklerin bu telkinlerin benimle uzlaşı içinde ol, ben ne dersem yap diye fısıldarken, senin iki koluna yapışmış tutmuş jandarma gibi kollarında istediği yöne çekerek götürüyor sanırsın, sanmaktan öte öylede oluyor! Karşında hayatın gerçeklerine giden kapıyı üzerine kapatarak, kurduğu mahkeme de yargılarken bulursun! Sıraya dizilmiş çıkar ilişkilerinin temsilcileri, bana ne diyen şirketin yöneticileri, aman sende diyenlerin gözü açıkları beklerle seni yargılamak gerçeklerden uzaklaştırmak için!

Tek suçun gerçeklere ulaştıran kapıyı açmak için az zorlaman, onları terk ederek kurtulman! Ellerin de somut kanıt var, terk etmeyi gönülden istemek, yalanlarından gerçek olmayan söylemlerinden bir an önce kurtulma isteğin…Sanki gönlün bir avukat seni savunmak için bekliyor karşılarında güçlü duruşuyla, lakin onların çoğunluğu bu işin zorluğunun kırmızı lambasını yakarken, peş peşe sıraya dizilmişler seni içeride tutarak, gerçeklere ulaşman engel olmak için yoğun çaba içindeler.

Diğer seyirciler onlara kanmış onların peşinde giden seyirciler onların odaya girmesiyle ayağa kalkarken, bir tek sen ve gönül olan avukatın kalkmıyor. Şaşırıyorlar…Salonda karışık hayret dolu şaşkınlık ifade eden sözler yankılanıyor. ” Neyine güveniyor bu kaçınılmaz olandan”.

Tarafsızlık dersen arama bunlardan bulamazsın tek tarafları kendi yanları! Bunlar varlıklarıyla günümüzde yankı yapmış popüler olmuşlar, kitleleri peşinden sürüklüyorlar! Yükseklerde otursalar da alçaklardan daha alçak görünüyorlar yaptıkları yanlışlıklarla haksızlıklarla…Karşıda oturan çıkar ilişkilerinin patronu sanki ona “Aslanım aslan gibi kükreme, kedi gibi miyavla gel yanıma otur dizimin dibinden, benden kurtulamazsın kaçışın yok, bir kartal gibi seni yakalayarak kendime av yapacağım, bak etrafına görürsün binlerce avımı!” Bir an ürperirsin bunca gördüklerinin karşısında, gönül sana sakin ol dava bizim kazanacağız der…

Mehmet Aluç

Devam edecek İnşallah

2

Bütün hepsi bakışlarıyla seni esir almak için bakıyor, kaçışın yok gibi. Senin gerçeği istemen ona ulaşman onları tahtından edecek onlar için senin isteklerinin bir önemi yoktur. İğrenç değersiz birikimleriyle seni geçeğin yolunda ayırmaktır tek gayeleri. İnsanı adeta parça parça yiyen parçalayan adımlarıyla sana yaklaştıkça odan küçülüyor duvarların üzerine yıkılacakmış gibi oluyor. Çürümüşlük kokan sokaklarda seni çürütmek değerinden ne varsa yok ederek değersiz yapmanın peşindeler. Tam kendini savunmak için izin istersin” Otur yerine hadsiz” diyerek karşı gelir kendileri hadsiz olanlarca! Gönlün seni savunur, sunduklarının gerçekten çok ayrı apayrı olduğunu söylese de mahkûm ederler bir ömür sürünmen için.

Bir anda hakikatin tek sahibi Yüce Allah C.C. Sığınırsın “Rabbim ben bittim sen yettin” diye. Açılır mahkemenin kapısı büyük bir gürültü içinde, yıkılır mahkeme platformular, koltuklar, çıkar ilişkisinin patronları yöneticileri, benlik vs. Gelen aşktır ne varsa içinde atar dışarıya çöplüğe, yerleştirir içine “imanı, hakkı, hak sevgisini, Resul sevgisini, kendisini, insanı sevmeyi…Yıkar bencilliği çıkarı, tıkarı, sıkarı, bilmem kıçı dört buçuk atarı… Artık oyun bitmiştir bir anda dik yokuşlar düz yola çıkmıştır, Rabbin yardımıyla…Oysa onlar” Sanık ayağa kalk” demeden önce, aşk bağrı hak aşkıyla dolu olanların yangını hakkın yardımıyla söndürmüştür. Biraz önce şaha kalkmış egolarıyla kalkışmada bulunarak kendini bir şey sanalar yok olmuştur bir anda…Hayat bu az sabır ister, az özveri çaba tabi ilk önce gerçeği istemek ve aramak ve yola çıkmak, Vesselam.

Mehmet Aluç

Ben Aşkla Yazdım Umarım Bir Şeyleri Hissettirmiştirim?

Edebiyatla hemhal iken bakıyorum da dünüme. Sunulan ve talep edilen iyi de ben bir şey talep etmedim evrenden sadece katıksız ve safça sevdim. Bir arkadaşsa edindiğim ilk aşkım babaannem. Okula başlayıp da kitaplardan taştığım alfabe iken en yakın dostum olacağından bihaber önceleri, sınıf öğretmenim ilk âşık olduğum yabancı. Yolumun kesiştiği kim ya da ne olabilirdi ki bu saatten sonra?

Ama öylesine sancılanmıştım ki ve bilip bilmeden d/okundum sadece d/okundum ne amaçla d/okunacağımı bilmeden. İşte şüheda olan eski düşlerim ve şimdi bebeğimi kollarıma almıştım artık bir kalem idi yeni düşüm. Düşünmeden severken düşünmeden yazmaya başladım. Yıldız Gülüm”

Hayatın yoluna çıkarken hep koşacağımı kısa sürede arayacağımı bularak çıktım oysa daha ilk adımı atmadan düştüm! Düştüm kalktım tekrar düştüm anladım ki sonunda hayat düşmek ve kalkmak herhalde! Çoğu zamanda yola kızdım küstüm, oysa yolun bir suçu hiç yokken! Yolun boynu hak nezdinde kıldan inceydi yoldu ve gereği olanı yaparken ben farkına varamamıştım! Yolla hemhal olmak yerine ondan suçu bulmakla kendimden kaçmıştım. Okumayı seviyordum âşıktım deliler gibi, okumamı çekemeyenler anlamayanlara kızgındım, kaçıyordum okumaya yaklaşmak için.

Okumam da ki açlık ne ki! Her gün her an saniye okumak okumak istiyordum

Aç kalsam da bir ömür ve susuz kalsam da okumak dan mahrum kalmak istemiyordum… Çalışmaya başladım on iki yaşımdan, kazandıkça aldım yine kendi kazancımla aldığım içinde kızdılar anlamadılar. Gizli gizli köşelerde bahçelerde okudum, ben okudukça dünyaları kazandım onlar okuma derken kaybettiler beni kaybettiler…

Sözcüklere kitaplara gönlümü serdim içinde uykulara düşlere yattım hep gülümsedim bazense gamdan ağladım yanlarına vardım sarıldım, okuma diyenleri terk ettim döndüm sırtımı yine kitaplara dünyam olan sözcüklere sığındım bir ömür ve hakkıyla okudum okudum okudum doyasıya hakkıyla yaşadım hakkıyla da sevdim insanlığı bu ne muhteşem bir aşk ki hala yaşıyorum okurken ve yazarken bu Rabbimden bitmez bir hazine. Rabbime bu konuda şükretmekten acizim biliyorum, Rabbimi her şeyden çok seviyorum beni sevdiği bu muhteşem duygu his dünyasında aşkla tanıştırtarak okumamı sonrasında yazmamı nasip ettiği için. Bu satırlarla hecelerle anlatılmaz yaşamakla anlaşılır yazan kardeşlerim iyi bilir. Yıldız Gülüm kardeşim bunu iyi bilir bu konuda üstadımdır, bir dehadır kadir kıymeti bilinmeyen eserleri cilt cilt basılmayan okutulmayan, iç dünyada gezinme ustası maharetiyle okutan ve yazandır bir hazinedir cevherdir kardeşim.

Düşü sevmeden düşe yatmadan düş görülmez, yolunda ayaklarına çelme takan çok olursa düşerken kalkmayı insan öğrenemez, bunu yine Yıldız kardeşim çok iyi bilir, oda okurken bizim gibi tek başına okurken insanlardan yetim kalmış, lakin Rabbim okumak için binlerce sebep yaratmış ona ve bize. Çocukça bir sevgiyle okuduk küstük sevdiklerimize, okurken küs kalınmaz diyen satırları okuduk herkese gülümsedik doyasıya. Onlar bizim gibi gerçekten okumayı yani bu kadar çılgınca tutkuyla sevmedi, sevmelerine engel olan neydi anlayamadık!

Arsızca okumayı severken, arsız olmadım geceleri sokaklarda kaldım yattım.

Okuma arsızı bir cümle iken okumaktan vaz geçer miyim? Rabbimeydi gönlümdeki bu hüznümle niyazım hiç kesilmedi eksilmedi hep kabul gördü bu niyazım şükür Rabbime?

Çocuktum işte o zamanlar onlar uzaklaştırdıkça okumaktan ben hem yaramaz hem kendine zarar veren bir çocuk damak tadına acı sürenler beni eve almamakla terbiye etmeye çalışırken asi olan asla ikna edilemeyen bir okuma sevdalısı sokak çocuğu oldum, vazgeçemedim, nurlar içinde Kemalettin Kuğcu’dan, Tarkan’ın yazarı Sezgin Burak’tan, Çizgi Romanlardan dergilerden kopamıyordum ve kopmadım da şükür… Sancı doluydu yalnızlık dolu değildi kitaplarım vardı.

Düşler içindeyken azizim düşünemediğin kadar düştüm elimden kitaplarım tuttu bırakmadılar halada Rabbim yardımıyla yanımdalar ve bana sımsıkı sarılarak beni tutuyorlar. Yanımda bulunanlara iki satır okutamazken anında sıkıntı içinde sanki alevle kazanda kaynayan suyun içine düşmüşler gibi kaçmalarını anlayamıyorum! Okumak için aşk lazım nasip kısmet lazım azizim.

En dibe düşsem de en yükseğe çıktım, düşüp çıktıkça anladım.

Sonra savrulduğum en tepeye çiçeklerden bir bahçe yaptım, satırları heceleri diktim, inanırmışsın ne okuyan nede bakan oldu, deli dediler kaçık dediler onlar bana güldüler alay ettiler ben onların okuyamadıklarına üzüldüm!

Şimdi bakıyorum da dünüme bugünüme şükürler ediyorum ve hala okuyor ve yanında birde yazıyorum bu inanılmaz bir coşku ve sevinç! Ben ise sadece katıksız ve safça okudum gülümsedim sadece sevdim. İlk arkadaşım kitaptı sonra Rabbim arkadaşım dostum oldu…

Okula başlamadan, bir ilkokul dergisinin arka sayfasında bir hikâyenin, büyüyen sırıklı fasulyenin görseline bakarak düşlere dalarken başladı okuma arzum, daha sonra okula başlayarak, dostum olacağından inanın hiç haberim yoktu. Daha sonrasında şiirlerle tanıştım ilk aşkımdan sonra sonrasında arabesk Orhan baba Ferdi, Müslüm baba, kardeşim matbaa olsa basarken kitapları motoru yanar inanın o derce de bir aşk var. Kuşlar uçuyormuş sen gel de yüreğim nasıl bir anda kelebekler gibi saniyede âlemi dolaştığını bir gör de sonra kuşlar uçuyor mu sadece kanat mı çırparak yerinde sayıyormuş bir gör! Biraz uzun oldu kalanında bir daha ki sefere anlatayım, ben aşkla yazdım umarım bir şeyleri hissettirmiştirim vesselam, selamlarımla.

Mehmet Aluç

Ötenazi Beklerken Önsezi Oluverdi!

Oturuyorum bir gün parkta etraf sessiz hava güneşlik aylardan yaz kuşların sesleri açan çiçeklerin kokusu havda aşk kokusu var, sanki aşkın kokusunu duymak ve bu kokuyu taşıyanı bulmak için gelmişim buraya. Oysa bir nefes almak dinlenmek için gelmiştim. Beklediğim bu muydu diye kendime sordum evet bu dedi gönlüm, şaşırmadım çünkü aşk gönüle gelir ve gelirken ne varsa içinde yıkar darmadağın eder dizayn ederdi. Ev sahibi sensin dedim. Yolda gelip geçen güzeller hatunlar olsa da benim aradığım bunlar değildi. Benim dünyamı darmadağınık ederek yeniden düzenleyecek gibi değillerdi sanki ya da ben öyle sanıyordum. İlgi ve çekicilikten önce bakışıyla etkilemeli çekmeli hatta gülümsetmeliydi. Bana candan yaklaşan bana canıymış gibi bakana rast gelmedim. Ortalıkta duygusuzluk orkestrası konserini verirken ben hala duygu dolu bir bakış sağanak bir dolu bir etkileşim bekliyordum…
İşte karşıda bir güzel geliyor oda benim gibi etrafına bakarak kendisini etkileyecek bir sevgili arıyor galiba. Şaşkın ve heyecanlı kalp atışlarını duyar gibi oluyorum. Bekleme faslına geçtim lakin içimde orkestradan halaylar çalınırken ben hoş gelişine vurulmuş ağzım açık kala kalmıştım. Kendime geldim, yanıma yaklaşınca ayağa kalktım.
-O sizsiniz değil mi?
Şaşırdı birden az gülümsedi, gülümserken gamzesinde bahar çiçekleri açıyordu.
-Anlayamadım beyefendi?
Halimden hoşnuttum ilk adımı atmış onunla konuşmuştum.
-Sizi aşkla seven erkeği arayan siz değil misiniz?
İyice şaşırdı, bana o narin bakışlarıyla hayran hayran baktı, ben havalarda uçuyorum bir Paris’teyim bir Fransa da bir İngiltere de, uçmak bu kadar zevklimi olurmuş o an anladım! Ruhumda esintiler hoyrat hoyrat esiyordu o şakıyan bülbül sesiyle.
-Şaşkınım beyefendi, bu ne cesaret ve bu nasıl bir önsezi.
Aslında ben ötenazi olacak bunu isteyen olacağım diye beklerken, önsezi oldu oleyyyy… Kızıla çalan saçını arkaya doğru savurarak yanıma oturdu, ben o an kendimden değil bu dünyada hiç değilim cennetteyim cennette! Benliği okşayan sesi bakışı beni yedi bitirdi, aşk bu olsa gerekti aklım başımdan gitmiş içinde birileri boş bularak oturmuş tam tam çalarken ben yoktum içinde…
-Buyurun sizi diliyorum yoksa sizde benimi bekliyordunuz demeyen düşer bayılırım burada…
Ne desem evet desem bayılacak aman bayılırsa kucağıma bayılır bundan ala ne olabilir ki?
-Evet, sizi bekliyordum
Demeden genç kız kucağıma doğru düşerek bayıldı. Elimdeki sudan başına dökerek ayılmasını sağladım. Kalktığında şaşkındı.
-Bu bir şakamı yoksa dün arkadaşım Esra ya anlatmıştım yeni bir aşk aradığımı yoksa siz onunla tanışıyor musunuz ve onunla birlikte bana şakamı yapıyorsunuz? Eğer böyle ise buna hiç dayanamam.
Hemen söze girdim.
-Hayır, hayır lütfen rica ederim, böyle bir şey yok, sizi ilk defa görüyorum adım Nurettin.
Derin bir nefes aldı, o yumuşacık elini uzatarak.
-Bende Reyhan tanıştığımıza memnun oldum.
Elim eline uzanırken ben yine kendimden geçtim. Ruhum alev alev yanıyordu adeta.
Bir anda biri seslenirken duydum irkildim, orta yaşlı bir bayandı.
-Beyefendi dalmışsınız nereye daldıysanız, sigaranın ateşi üstünüze düştü yanmaya başlıyorsunuz farkında değilsiniz.
Birden bacağımdaki ateşin acısıyla yanan alevin dumanı tüterken ayağa fırladım, elimdeki suyu üzerine döktüm. Ah hanım efendi bayan az daha bekleseydiniz de az daha yanarak o hayalin içinde yanarak gezinseydim ne olurdu?
İşte yine beklediğime kavuşmadan hayalde kaldı olsun hayalde olması da gerçekte ki kadar muhteşemdi enfesti, az daha bekleyeyim bakarsın kısmette varsa gelir Bağdat ta, yoksa yel alır gider kucakta… Gidip odamdaki kanepeye uzanayım yaşadığımı tekrardan hayallerimle gözden geçireyim diye kalkarken, arkamda bir hanımefendi ya da genç bir kız sesleniyordu.
-Beni beklerken pek mi sıkıldınız da kalkıyorsunuz? Yoksa hemen pes ederek kalkıyor musunuz?
Şaşkın halimle arkamı döndüm, biraz önce hayalimdeki o genç kızdı. Afalladım, düşmemek için banka geri oturdum, genç kız yanıma oturdu. Kokusu bir başkaydı ıtır ıtır esen baharda yeni açan yasemin gibi kokuyordu.
-Pek şaşırmışa benziyorsunuz? Beni beklemiyor muydunuz yoksa?
Hemen toparladım kendimi.
-Gelmeyeceksiniz diye korktum ondan olacak.
Biraz önce olanları ona nasıl anlata bilirdim ki? Gülümseyerek.
-Hoş geldiniz. İsmim Nurettin.
Elini uzatarak gülümseyerek.
-Bende Reyhan, memnun oldum.
Bu imkânsız bir şeydi benim için, lakin Rabbim için böyle bir şey söylenemezdi, ol “kün” dediği anda olurdu. Sevinç içinde.
-Nasılsınız?
-Hayatın dramına alışmak için çabalıyorum. Bazen bizlerin boşa uğraşıyla dırdırlarımızla kafasını şişirirken, hayat devam ediyor.
-Bu anda gönlümüzün his ve duygularından oluşan ses dalgasının dağları delip geçemeyeceği bir kapı, duvar yokmuş onu öğrenmiş olduk beraberce, karşılıklı his ve duygularımızın seslenişine ikimizde cevap vererek birbirimizi beklerken bu bekleyiş boş olmadı, karşılıklı muhabbet ve yakınlaşmayla son buldu.
-Bak bu konuda haklısın, beni buraya çeken bir şeyler oldu aynı sizin dediğiniz gibi olsa gerek, yoksa burada birbirimizi beklerken bulmak ne aklımızdan nede gönlümüzden geçerdi. Aslında gönlümün hislerine pek güvenmezdim lakin bu defa ona sakın beni yıkma diye söyledim, beni öyle mahsun ve garip bırakma ne olur diye söylerken içimden bana “güven” ve beni takip et derken peşine takıldım ve buraya kadar geldim.
-Ne güzel gelmenizle beni mahsun garip bırakmadınız aslında, teşekkürler ederim size ve o aydınlık gönlünüze.
-Siz benden daha fazla cesaretle oturup beklemişsiniz demek ki karşılıklı hislerimizin çekimine güvenerek beklemeye başladınız.
-İlk başta öyle değildi buraya oturduktan sonra sizi beklemeye başladım, lakin sonrasında bir hayalim sanarak, üzgün ayrılırken çıktınız karşıma.
– Başarılı olmak için insanın ne istediğini bilmesi gerekir bunu biliyorsunuz değil mi?
-Bilmez olur muyum elbette ki biliyorum. Hatta insan, attığı her adımın sorumluluğunu taşımalıdır diyerek sizi karşı lokantada bir yemek yemeye davet ediyorum, umarım açsınızdır benim gibi.
-Yemeğe açlığım yokta, sevgiye aşka açlığım var.
-Öyle ise bende sizin gibi sevgiye aşka muhtacım, buyurun karşılıklı bir şeyler içerek bunu konuşalım.
Bana gülümseyerek
-Öyle ise gerçeği dile getirmekle yetinmeden, aynı zamanda bir adım fazla atarak hayatımızı yeniden biçimlendirme amacını güderek bunu konuşalım.
-Buyurun öyle ise insanın dış dünyasıyla iç dünyasını kaynaştırarak anlatanlardan olmak için ilk adımı atalım.
-Şair gibi konuştunuz duygulara odaklanmayı seviyorsunuz.
-Sizde şiir okumayı seviyorsunuz, hemen fark ettiniz.
Karşılıklı gülümseyerek, hafif hafif hafiften yürüyerek karşı lokantaya doğru yürüdük. Kokusunu içime çekerken bana.
– İnsanlığın ilk ayırt edici belirtisinin ne olduğunu sorsam ne cevap verirdiniz.
.Şu cevabı verdim.
 -Yeryüzünde insanlık aşkla yaratılarak geldi, şeytanın aldatmasıyla bu tebessüm yok olsa da içinde hiç kaybolmadı, tebessümün ilk görünüş ile başlamıştır, siz gülümsersiniz bu gülümsemenizle karşınızdakine umut vermiş olursunuz ve bu böyle ya gülümsersiniz devamına ya da bir an yok olmasına sebebiyet verir. İnsanlardan önce, bu kara toprak üzerinde tebessümden dolay çok eserler inşa edildi, bizde umarım güzel bir gelecek inşa ederiz karşılıklı. Tebessüm insana özgüdür. Hiçbir hayvan tebessüm etmez bunu da bilmeyiz hep tebessümlerimizi saklarız.
-İç dünyanızı çok güzel anlattınız buna ihtiyacım vardı, buldum sayılır.
-Oysa sizden önce dünyamda tüm sokaklarım yer toz duman içindeydi sanki göz gözü zaten görmüyordu, gönlün ne demek olduğunu da sokaklarımdakiler bilmiyordu, siz hariç. Rüzgâr önüne ne geçerse sağa sola fırlatır gibi beni buraya aldı getirdi sizi beklemem için. Gazete kâğıtları, poşetler, kurumuş ağaç yaprakları gibi havada uçurarak bir çöplüğe sürüklemedi, bu rüzgârı gönderen Rabbimdi biliyorum sizi de gönderen, şükürler olsun.  
-Aynı hal bende vardı ve aynı sizin gibi bende bunları yaşadım ve beni size sürükleyen rüzgârla buraya kadar geldim.
Uzun saçları yanlara dökülmüş bir halde öylece duruyordu, ben ona hayran bakarken onu süzdüğümü fark etti gülümsedi işte gamzesinde gülerken çiçekler açıyordu. Gülümseyerek.
-Gamzenizdeki açan gülleriniz benim için hep açsın hiç solmasın.
Durdu bende durdum. Gözlerinden iki damla sevinç gözyaşları tebessümüyle akarken.
-O çiçekleri eken siz olduktan, sonra neden ben soldurtayım.
Diyerekten boynuma sarıldı. Aman Allah’ım! Yüce Rabbim mutlak güç ve kudretin sonsuz buna bir daha şahit oldum… Bu ne güzellikti ya Rabbim, bu aşk ne kadar güzelmiş, anlatılmaz ki ancak yaşanırmış. İşte aşkla geldi ve kalbimin kapalı duran kapısını açtı ve içeriye girdi. Bir mutluluk şarkısı dinliyorum şimdi, gönlümüzün sesinde ve o ılık dudaklarında bir şiir misali anlatırken söylerken ben dinliyorum… Gönlümüzü süsleyen hayaller ve aşk sözcükleri yağıyor gönlümüze sonsuzluk gibi, sonsuz diyarlara doğru yavaşça yürürken…
“Anadolu’da sevgi ve hoşgörüyü yayan sadece Mevlâna hazretleri değildir. Onun felsefesine paralel bir yaşam süren, şiirlerinde Allah aşkını ve sevgisini dile getiren bir Yunus Emre’nin, Hacı Bektaş Veli’miz, Pir Sultan Abdal’ımız ve Anadolu’muzu aydınlatan nice değerlerimiz vardır. Onların öğretileri sönmeyen bir meşale gibi hâlâ aydınlatmaya devam ediyor. “
 “Ben gelmedim dava için, benim işim sevi için Dost’un evi gönüllerdir, gönüller yapmağa geldim” Diyen bir Yunus Emre,
 Sabır kıla kıla canıma yetti
 Hasmını ararsan bundadır âşık
 Kamil oldum deyü dava edersin
 Hamakat nişanı kimdedir âşık
 Diyen Pir Sultan Abdal
Hararet nârda ’dır sac ’da değildir
Keramet sendedir tâc’da değildir
Her ne arar isen kendinde ara
Kudüs’te Mekke’de Hacda değildir
Bu duygular içinde yolumuza devam ettik. Kani (yeter olanı buldum)aşkın aşkından çırpınan canım canı buldu, ben hep değilim baki her şey fani bende bir beşerim sizler gibi beşer ’im elbette ki taş değilim diyerek noktayı koyayım derken bugünlerde korona için aşılar aranıyor bulunması için, bence hiç gerekte yok, aşk aşısı var.  Zaten bu aşı doğarken vurulmuş olarak doğuyoruz, bir gülümseme bir samimiyet yeter, koronaya da moronaya da, şablon olarak bir kullanalım yeter başka bir şeye de gerek yoktur.
“Covid-19 aşı çalışmaları hızla devam ediyor. Klinik çalışmaları devam eden her aday aşının etken maddesinin ve çalışma metodunun birbirinden farklı olması, beraberinde kafa karışıklıkları da getiriyor. Örneğin Rusya’nın geliştirdiği Sputnik V isimli aday aşı, adenovirüs bazlı; Çin’in geliştirdiği SinoVac isimli aşı inaktive edilmiş virüs bazlı; Moderna ve Pfizer’ın aday aşıları ise RNA bazlı. 
Dünyada daha önce RNA bazlı bir aşı üretilmediği için, bazı şüpheler yükselmesi de olağan. Peki, RNA bazlı aşılar, genetik yapımızı değiştirme potansiyeline sahip mi?”
Değil bilinmiyor lakin aşk biliniyor.
“Ancak aşının daha geniş nüfusa bağışıklık sağlama potansiyeli, insanlara güvenli bir şekilde ulaşmasında büyük bir lojistik engel tarafından tehdit edilmektedir: aşı dozlarını soğuk tutmak.
Aşılar, bozulmalarını önlemek için sıkı sıcaklık kontrolü gerektiren kırılgan ilaçlardır. Ve bir sürü yağma ettiler. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre, dünya çapında dağıtılan aşıların yaklaşık yarısı, büyük ölçüde depolama sıcaklıklarının düzgün bir şekilde kontrol edilmemesi nedeniyle boşa gidiyor. Bu da hastalığı caydırmak ve ortadan kaldırmak için çabaları zayıflatır.”
Bunca çalışmaya, rant sağlamaya çalışanlarında yakalanarak öğretilmesi suretiyle, insanın para harcayarak parası olmayanların mağdur olmasına hiç gerek yok, aşk var gerisine hiç gerek yok…
Mehmet Aluç